litpa-aydinlatma-ceo-hakan-unsalan-roportaj

Bu sayımızda aydınlatma sektörünün önde gelen isimlerinden, 1992 yılında 4 teknik adamın bir araya gelerek kurduğu “LİTPA Aydınlatma” kurucu ortağı, Hakan Ünsalan’ı konuk ediyoruz.

Litpa Aydınlatma, Aydınlatma armatürleri üretimi branşıyla kurulan firma, teknik bilgi ve donanımı üst düzeyde bir ekibe sahip. Çeşitli çalışmaları ve ürünleri ile sektörde haklı bir saygınlık kazanan Litpa, ışık tasarımından mekanların aydınlatma problemlerine çözümler sunmaya kadar, mesleğindeki etik kodları ilkesel olarak benimsemiş firmalardan..

Mühendislik ve araştırma konusundaki bilgi birikimi yüksek bir isim olan Hakan beyle, Litpa’yı ve sektörün bilimsel ilerleyişini konuştuk. Keyifli okumalar..

litpa-aydinlatma-hakan-unsalan-roportaj-gorseli

Özet Bölümü

Nurşah SUNAY: Hakan bey söyleşimize Litpa Aydınlatma ile giriş yapalım.. Litpa Aydınlatma hangi alanlarda neler üretir?

Hakan ÜNSALAN: Aydınlatmanın hemen hemen her alanında üretim yapıyoruz. Mağaza ve ofis aydınlatmaları, hastaneler, metrolar, yol ve cephe aydınlatmaları, endüstriyel aydınlatma çok iddialı olduğumuz alanlar diyebilirim.

Yanı sıra bitki aydınlatmasından müze aydınlatmasına kadar geniş bir ürün skalamız var. Mevcut ürünlerin revizyonu ve yeni ürünlerse, bizim için doğal, akışında olması gereken standart bir iş.

Peki aydınlatma sektöründe, bu kadar geniş ürün gamı bir risk değil mi?

Elbette bir risk ama bu sektörlere hitap etmek durumundayız. Aslında bundan daha da mühim bir risk olan şey; ticari çıkar odaklı hedeflere oturmuş bir sektör bütünü içinde, çok satılanı değil doğru olanı üretmeye çalışmak.

Mesela bakın; ofis aydınlatmasında iki tür armatür kullanabilirsiniz. Bilgisayar ofisleri için kategori 1, standart ofisler için kategori 2, Bir diğeri de kategori 3.

Yemek salonları, soyunma odaları, laboratuvarlarda kullanabileceğiz ürünler. Genelde opal difüzörlü armatürler kategori 3 sınıfıdır. Yani aslında standart bir ofis için uygun değildir. Ne yaparsanız yapın, kamaşması ve ekran yansıması yüksektir.

hala-sultan-cami-cephe-aydinlatma

Litpa Aydınlatma olarak LED’lerin ilk çıktığı yıllarda, doğrusu bu olduğu için Kategori 1 ve Kategori 2 sınıfı armatür serisi hazırladık. LED’lerini koyduk, iç reflektörünü yaptık, ışığı, kategori 1 için 55 derece, kategori 2 için 65 derece kıran bir difüzör koyduk, tekrar her iki tip için faklı aluminyum reflektör ve lamel sistemi ile ışık kontrolünü tamamladık.

Tüm bu çalışmaları patentledik. Ve ne oldu bilin bakalım? Çok zor ve çok az satabildik.

Daha profesyonelce tasarlanmış bir ürün daha az sattı. Peki ama neden?

Şöyle izah edeyim. Şu an bir teknik terim var ki; pek meşhur: lümen/watt. Sadece bu değere bakıp, bununla aydınlatma inşa etmeye çalışıyorsunuz ve tabi ki olmuyor! Şu an piyasamızdaki 4 bin firmanın, 3 bin 900‘ü başka kavram bilmiyor.

  • Kaç dolar?
  • Kaç lira?
  • Kaç lümen/watt?
  • Ödeme nasıl?

O yüzden bugün aydınlatmayı yeniden keşfetmeye başlıyoruz.

Karar verici, armatüre direk bakıp kamaşması hakkında karar vermeye çalışıyor: “ Tamam ürün çok güzel de gözü alıyor, rahatsız ediyor” Burada asıl amaç, siz  “işinizi yaparken” direk gözünüze ve ekranınıza ışık gelmemesidir. Yoksa doğrudan ışık kaynağına bakıp bu kararı veremezsiniz.

rotasyonel-armatur-aydinlatma-antalya-expo-2016

Eskiden işler başka türlü yürürdü. Hesaplar yapılır, kamaşma, düzgünlük, sadece yatay değil, düşey düzlemdeki ışık miktarı ve buna benzer tüm parametreler üzerinde çalışılırdı..
Bir ofis aydınlatması yapılacaksa projesi, tüm bunlar değerlendirilerek hazırlanırdı.

Çünkü; sürekli başınızı öne eğip çalışmıyorsunuz. Çalışırken arada bir karşıya bakıyorsunuz. Göz sürekli bir adaptasyona giriyor. Bu fark kabul edilebilir sınırlar içerisinde olmalı ki gözü yormasın.

Tüm bu anlattıklarım işin ışık mühendisliği tarafı:

  • Bir mekanda nasıl bir armatür kullanılacak?
  • Bu armatür nasıl bir optik yapıya sahip olmalı?
  • Mekanın ışıksal ihtiyaçları neler?

Son dönemlerde bazı global markaların yoğunlaşmaya başladığı “insan odaklı aydınlatma” kavramı hakkında neler söylersiniz?

Bu gerçekten yeni bir kavram mı yoksa mevcut parametrelerden önemini yeni fark ettiğimiz bir başlık mı?

Dönem dönem sektöre hareket getirmek için, kavramlar güzel başlıklar altında toplanır. İnsan odaklı aydınlatma dediğimiz de budur. Bu aslında LED’lerin getirdiği bir olanaktır.

Aydınlık düzeyinin ve renk sıcaklığının kontrolü. Ancak bu kavramın da için boş. Renk sıcaklığını kontrol edeceğiz. Sonra? Nasıl ve neye göre kontrol edeceğiz? Ne yapacağız?
Bu noktada en popüler sistem dışarıya bir sensör koyup, dışarıdaki aydınlık düzeyi ve renk sıcaklığı değerini iç mekanda bir faz farkı ile takip etmek. Buna day light oriented sistem diye güzel bir de isim bulunmuş.

biyodinamik-aydinlatma

Peki hava kapalı, ne yapacağız? Veya verim artışı istiyoruz ne yapacağız? Bunun adı da patron odaklı aydınlatma mı olacak?

Halbuki olay tamamen farklı, aydınlatma ürünleri suni ışık kaynaklarıdır. İnsan; doğada çalışmak ve yaşamak üzere programlı bir canlı türüdür. Bir adrenalin-seratonin döngüsü ve periyotları vardır.

Ancak suni ortamlarda bu periyodu ve döngüyü paramparça ediyoruz. Aydınlatmanın depresyon üzerindeki etkilerine yönelik çalışmalar, bize ciddi bir durumu gösteriyor.

Sizin, aydınlatmanın sağlığa etkisi üzerine çalışmalarınız var mı?

TÜBİTAK’la birlikte bir proje geliştirdik. Psikiyatristler ve klinik psikologlardan oluşan bir grupla, tüm etik kurul izinlerini aldığımız, deney gruplarına dayanan bir proje. Büyük bir literatür taramasından sonra senaryolarımıza çalıştık.

Örneğin; anksiyete için başka, uzun süreli bellek için başka bir senaryo.. 1 yıl boyunca, yaz-kış, öğlen-akşam grubu olarak 200 kişi üzerinde test yapıldı.

Agresyon, konsantrasyon, depresyon, kısa süreli hafıza, uzun süreli hafızayı dünyada ve ülkemizde geçerliliği güvenilirliği onaylanmış ölçek ve testlerle ölçtük.

Sonuçlar bize gösterdi ki; renk sıcaklığının, aydınlık düzeyinin ve bunların değişiminin bu kavramlar üzerinde direk bir etkisi var ve biz bu değerleri kontrol edebiliyoruz.

ozel-proje-balance-gunesli-aydinlatma-gorseli

Hakan bey sizi tebrik ediyorum. Bu çalışma içeriği ve sonuçlarına ilişkin verilerin, izninizle ilk yayınlayıcısı olmak ve okurlarımızla paylaşmak isteriz. .

Seve seve.. Bir dolu sonuç aldık ve şu an bu sonuçları, makale halinde yayınlamak üzere hazırlanıyoruz. Tamamlandığında bu çalışmayı tüm sektöre ulaştıracak, en değerli mecralardan olmanız dolayısıyla mutlaka sizinle paylaşıyor olacağım.

Bahsettiğiniz literal çalışma ciddi bir sorumluluk alanı. Neden buna ihtiyaç duydunuz?

Aslında tüm dünyada aydınlatma literatürünün altı boş. Ofis aydınlatması standartlarda EN 12464-1/3-2 500 lux denmiş, geçilmiş. Kim ölçmüş, nasıl ölçmüş? Yaş grubu ne? Kaç kişi üzerinden nasıl bir ölçme yapılmış ? Bir çalışma duydunuz mu? Hayır, çünkü yok..

Tüm dünyada bu çalışmalar yeni yeni yapılmaya başlandı. Literatürün yeniden ve sağlıklı yazılması lazımdı. Renksel geriverim kavramlarında ciddi sorun yaşanıyor. Eski CRI kavramı yetmiyor artık.

Bakıyoruz kaynağın CRI değeri 80’den büyük. Çok güzel.. Mağazalar için son derece yeterli. Ancak bir bakıyorsunuz tüm R değerleri 90 civarında ama R9 (Kırmızı) yok. Ortalama ise 80. Bunun üzerine yeni kavramlar geliştirilmek zorunda kalındı.

Litpa Aydınlatma olarak bizim işimiz bu ve biz işimizi doğru yapmayı seviyoruz. Ticari kaygılardan bağımsız olarak, “doğru ürün” ifadesini sloganik bir kullanımla değil, altını doldurarak sunmayı da seviyoruz.

Aslında amacımızı; hayatımıza dinamizm katacak senaryolarla, kullanıcıların sağlık ve verimini arttırmak olarak özetleyebiliriz.

Türkiye dünyada aydınlatma sektörünün neresinde?

Zaten Türkiye’nin en büyük problemi, henüz bu masada yerinin olmaması. Üretimde herşeyi üreten ama hiçbirşey üretmeyen firmalarla doluyuz.

Satışta ise herkese, her ülkeye herşeyi satmaya çalışan firmalarla doluyuz. Durum bu iken değil 4.300 firma, 43.000 firma da olsak bir anlam ifade etmiyor. Bizim acilen ve yeniden aydınlatma sektörünü biçimlendirmemiz lazım.

Konun tam da göbeğinde bir mühendis olarak; sanayi grupları, mimarlar odası gibi resmi ya da özel organizasyonlarla bir araya gelip, doğru standartları oturmak adına girişimleriniz oldu mu?

Evet hem de çok. Bu konuda birçok aktif görev aldık. Pek çok projeye biz de dahil olmak istedik, olduk. Tüm bu girişimlerden sonra bir kaç olumlu başlığı öne çıkarabilirim; Türkiye’de, bağımsız aydınlatma tasarımcıları doğmaya başladı. Bugün belki sadece 10-15 kişi. Ancak bilgininin para etmediği bir ülkede, sadece bilgi satarak yaşamaya çalışmak çok zorken, ayakta kalmayı nasıl başarıyorlar bilmiyorum ama takdirle izliyorum.

ATMK, bu standartlaşma çabasına en ciddi katkıları sunan bir organizasyon örneğimizdir. Çok aktif ve güzel işler yapıyor. AGİD ise bir sürü işi bir arada götürmek zorunda olmanın sıkıntıları içinde, buna rağmen güzel adımlar atıyor.

Fakat biz bilgiyi istiyor muyuz?.. sorun burada. Nurşah hanım size bir örnek vereyim; Şantiyelerde şöyle bir durum vardır; derler ki “Panoları çözdük, şimdi de aydınlatma işini çözelim.” Bakın, mühendislik konuları çözülecek bir iş değildir.

Zaten yıllar önce çözülmüştür. Bir projeciniz vardır; projeyi çizer. Mühendisiniz de çizilen projeye uygun olarak işi yaptırır, hepsi bu. Tabi bizde projeye para verilmez, müteahhitten yapması beklenir.

Haklısınız.. Görmeye alıştığımız senaryo bu maalesef..

Ama böyle olmamalı. Müteahhit ve projeci, çakışan iki ayrı yaklaşım, iki ayrı çıkar demektir. Halbuki; müteahhitin işi başkadır, projecinin işi başkadır. Projeci; işin “olması gereken” hali ile ilgili ve buna odaklanırken; bir müteahhit, projeyi daima kendi çıkarlarına uygun biçimde yapacaktır. Yani bunlar karşı taraftır ve kavga etmesi lazımdır. Nihayet iş, projecinin istediği şekilde yapılmalıdır.

Maalesef bizde kontrollük mekanizmasının sağlam durabilme şansı yok. Kontrol mühendisi duruş göstermeye kalksa üçüncü gün o şantiyeden gönderilir. İşte sorunumuz burada..

Aydınlatma ürünlerinde de durum benzerdir. Şıkır şıkır görünen yapıların armatürlerini söktüğümüzde gerçekle karşılaşırız. Ne klemens görürsünüz, ne doğru düzgün bir tesisat…

Armatürün besleme kablosunu kesilmiş, burulmuş, bantlanmış vaziyette bulursunuz. Plastiği yanıyor mu? Isıyı tutuyor mu? Bir kontrol edin en azından..

Standartlara uyamıyoruz sanırım..

Evet, çünkü standartlara uygun iş yapmak, işimize gelmiyor. Biz konutlara ürün satamıyoruz mesela. Pahalı kalıyoruz çünkü, hem de çok pahalı kalıyoruz. Milyonlarca liraya satılan konut projelerinde dahi olay, takılacak spotlar “3 $ mı olsun, 2 $ mı olsun” dan ibaret..

Gerekçesi de şu: “Olabilecek en adisi de takılsa; yanıyor mu, yanıyor. İçeri giren zaten değiştirecek.” İyi de sen böyle bir uygulama yaparsan, içine giren kendi can ve mal güvenliği için ürünü değiştirmeye zaten mecburdur.

Total harmoniklerin normalde %10, maksimum % 20’den az olması gerektiği halde, THD değeri %40 civarında olan armatürler kullanılıyor, düşünün..?

Bakın biz çok çalışkan bir milletiz. Dünyanın tartışmasız en iyi işçileriyiz. Küresel çapta her yerde başarılı işler yapıyoruz. Ama maalesef kendi kendimizi denetlemiyoruz, denetlettirmiyoruz.

Hakan bey, yine de denemekten vazgeçmemek lazım..

Ben 1988 yılında sektöre katıldığımda aluminyum anlatıyordum, hala aluminyum anlatıyorum. Bugün Türkiye’de satılan opal LED’li armatürlerin tümü, yerlisi, ithali, dünyaca ünlü markası, olmayanı hepsi yangına açık vaziyettedir.

Efendim LED’de ısı çok değil, yanmaz. Hayır, hepsi de çatır çatır yanar. Hangi marka olursa olsun kırın, alev tutun bakın nasıl yanıyor, damlıyor ve siyah gaz çıkartıyor; siyanür!

Polystren yandığında ortama siyanür verir, alevi de damlama yapar. Bu konuda yegane kriter kızdırılmış tel testidir. Kaldı ki; yangın illa armatürden çıkacak diye bir şey yok.

Hastanelerimiz, sağlık ocaklarımız, okullarımız, ofislerimiz.. her yer bu ürünlerle dolu.
Bu mahsurlara sahip olmayan akrilik malzeme ile aradaki fark 1,5 euro hepsi bu. Ancak fiyatın 15-20 dolar bandında olduğunu düşünürseniz akrilik kullanma şansınız kalmaz.

Bakın şu an oturduğumuz ofisteki armatürler yaklaşık 8 yıldır burada. Kararmadı, kararmayacak. Hiçbir şeyi de değişmedi. Çünkü; olması gerekeni yapıyoruz, çok da olağanüstü birşey değil.

Küresel bazda yaşananların, aydınlatma sektörüne etkileri hakkında neler söylersiniz?

Türkiye çok zor bir dönemden geçiyor ve eminim, bu dönemi de atlatacak. Biz her türlü kaotik ortamda yolunu çok iyi bulabilen insanlarız. En büyük avantajımız da bu.

Etrafımız resmen ateş çemberi. Ama Türkiye bir şekilde bunun üstesinden gelecek. Ayrıca bugün, Türkiye’nin özel durumuna ilave olarak üretim krizi dünyanın hemen her yerinde var.

LED’lerle ilgili bir konu hep kafalarda soru işaretidir. Bu kadar iyiyse neden AB ülkelerinde halen klasik konvansiyonel ürünler kullanılıyor?

Bunun birkaç sebebi var;

  1. Yeni yatırımlar orada çok fazla değil.
  2. Orada kullanılan sistemler zaten verimli sistemler.

Avrupa’daki iyi bir sokak aydınlatması (yani orada  400-500 eurolara satılan armatürler) yüzde 85 verimli armatürlerdir. Bunun LED armatürle değişiminde getireceği bir kazanç yok ki, değiştirsinler.

Öyleyse Türkiye bu değişimi neden çok hızlı yaşadı?

Bizdeki sorun ürün değil, bakımdı. Klasik konvansiyonel ürünlerimizin bakımı doğru düzgün yapılmadığı için kısa sürede ölüyordu.

Bakımları konusunda son derece hassas olan AB’nde ise örneğin; Almanya’dan Belçika’ya giden otoyoldaki alçak basınçlı sodyum buharlı armatürler 200 lumen/watt kayıplardan sonra 170-180 lm/W iken, LED’ler 140 lumen/watt. Neden değiştirsinler?

O zaman şöyle diyebilir miyiz.. Zaten Avrupa verimli ürünler kullanıyor.

Tabi ki.. Yeni bir yol yapılıyorsa LED değerlendirilebilir ama bu kesin kural değildir. Burada ürünün ömrü, ışık dağılımı verimi çok önemlidir.

İstanbul- Ankara yoluna bakın, hepsi 30 yıllık armatürlerdir. Balast, duy gibi komponentleri ömrünü tamamladıysa artık LED’e dönebilir.

Biraz da futurizm.. Aydınlatmada neler yaşanacak?

Aslında LED’ler çok eski kaynaklardır. Bekletiliyordu, sunuldu. Bir 10 yıl sonra başka şeyleri tüketeceğiz. Nasıl ki televizyonda plazmalar, LCD’ler vardı şimdi OLED’ler var, dahası geliyor.

Aydınlatmada da böyle olacak. OLEDler ve tüm bu sürecin ardından bio kaynaklarla karşılaşacağız.

Aydınlatma kavramı da artık, bina inşaatının bir parçasına dönüşüyor. Tıpkı; boya, çimento ve demir gibi. İlerleyen dönemde armatür alınacak, konulacak pratiklikte bir parçaya dönüşecek.
Bu durum çok da uzakta değil ve o gün öğrenemeyen ve akıllı olmayan hiçbir şeyi satamayacağız.

Intel gibi çip üreten elektronik devleri veya yazılım firmaları böyle olmasını istiyor. Aydınlatmaya yön vereceklerin sektörden firmalar olacağını düşünmeyin. Aslında biz küçük bir sektörüz, hiç de abartıldığı gibi değil.

Cep telefonlarının pazar hacmini düşünürseniz, aydınlatma sektöründe, büyük oyuncu diye kabul ettiğiniz markaların değeri maksiumum 1 milyar $ iken, 5 tanesi bir araya gelse 5,5 milyar poundluk bir Candy Crash etmiyor.

O yüzden sektörümüzdeki bu aktörlerin egosu da kaybolmaya mahkum.  Sanal ve dijital dünyadaki devlere entegre olmalıyız hatta buna mecburuz. Çünkü; akıllı sistemlerin getireceği ciro çok ve pasta karşılaştırılamayacak ölçüde daha büyük.

Arada ölçek farkı var. Cep telefonu için yapılmış iyi bir aydınlatma otomasyonu aplikasyonu belki de şu anki sektörümüzün tamamından bile daha büyük değere çıkacaktır.

Bugün 2.5- 3 $’a bir driver, 15-20 $ armatür satıp gelecek inşa edemezsiniz ama o driverın programlama uygulamasının tıklanma sayısına göre milyar $’lar elde edebilirsiniz. Yeni ve büyük bir masa kuruluyor

Optikte yeni kavramlar gelecek.. Konforu yüksek, kamaşması düşük, ne yaptığını bilen.. Daha akıllı ve optiğide kontrol edilebilir..

5 sene sonra diğer cihazlarla ve sizinle konuşmayan hiçbir armatürü kimseye satamayacaksınız..

İnsan odaklı ürünlerde ciddi artış göreceğiz. 1960’lar kalp yıllarıydı, devamında kanser yılları geldi. 2020’li yıllar ise depresyon yılları olacak.

Ciddi bir hastalıktır. Kalp hastalıklarında veya kanserde 1 yıl içerisinde ya iyileşir hayatınıza dönersiniz ya da ölürsünüz. Depresyon ise uzun yıllar boyunca süren, ağır ve pahalı bir hastalık..

Depresyondaki birinin tamamen iyileşip hayatına, işine dönmesi ortalama 2-5 sene arasında. Önümüzdeki yıllarda 10 insandan birinin depresyon hastası olacağı ve dünyadaki, özellikle Avrupa’daki tüm sosyal sigorta sistemlerinin çökeceği öngörülüyor.

Bu nedenlerle bugün, söyleşimizin başında konuştuğumuz insan odaklı aydınlatma ön plana çıkmaya başladı.  Biyodinamik aydınlatma gelişecek ve yaygınlaşacak. Pilot uygulamalarla, önce biraz pahalı gibi gözükse  de zamanla gelişip ucuzlayacak.

Fabrikalar ve diğer iş ortamlarında bu aydınlatma türünü daha çok göreceğiz..

Çok keyifli ve öğretici bir sohbet oldu. Litpa’nın bu özel faaliyetlerinden okurlarımızı daha çok haberdar ederek, gelişim ve dönüşümümüze katkı sunmanızı dileyerek kapatmak istiyorum.

Eklemek istedikleriniz var mı?

Çalışmalarımızı duyurmak noktasında bugüne kadar biraz zayıf kalmış olabiliriz. Biraz kendi içimizde kaldık, bunu kabul ediyorum. Sanırım buna, geçmişteki bazı denemelerin negatif etkisi sebep oldu.

Mesela; özenle geliştirdiğimiz ve dünya çapında  en prestijli yarışmada getirdiği yeni bakış açıları  ve konseptiyle finale kalan bir armatür haberimizi, paylaşmış olmamıza rağmen pek az medya kuruluşunda yayınlatabilmiştik. Tanıdığınız olmayınca sizin sektörde de işler pek kolay yürümüyor.

Okurlarımız ve sektöre en değerli içerik katkısı olması sebebiyle, tüm yayın ekibim adına, bu tür haberlerinizi manşetten vermeyi Litpa’ya söz veriyorum öyleyse..

Nurşah hanım, Litpa adına yaklaşımınız için çok teşekkür ediyorum. Gördüğüm kadarıyla Sektörüm Dergisi, bir yayın kuruluşu olarak yoluna emin adımlarla ve farklılık yaratarak devam ediyor.

En çok bu yanınızı sevdiğimizi belirteyim. “Farklısınız, farklı kalın” diyerek başarılarınızın devamını diliyor, tüm okurlarınıza selamlarımı sunuyorum.