Subliminal (Bilinçaltı) mesajların, bireylerin düşünme şekilleri ve seçimleriniz üzerindeki etkisini biliyor olsaydınız, bugün sahip olduğunuz kanaatlerinizin ne kadarı gerçekten size ait, inanın bana şüpheye düşerdiniz.
Geçenlerde birkaç dostla sohbetimizde, subliminal mesaja örnek teşkil eden bir reklam üzerinde tartışırken, aralarından biri “Ne var bu reklamda, ben bir şey görmüyorum” dediğinde aslında konunun ne denli tehlikeli ve ciddi olduğunun en güzel örneğini veriyordu. Çünkü; bilinçaltı mesaj tekniğini başarılı kılan zaten tam da buydu; mesajı farketmemeniz. O an, yeni yazımda bu konuyu ele almaya karar verdim.
İşe önce, zihnimizin dış uyaranlarla ilişkisini basit biçimde açıklayarak başlamak doğru olacak. Duyular vasıtasıyla aldığımız verilerin sadece %10’u bilinçli zihnimize aittir. Bilginin %90’ı bilinçaltında gerektiğinde kullanılmak üzere depolanır!
Bilinçaltı mesajlar nasıl çalışır, neden tehlikelidir?
Bir ürünün satış rakamlarını arttırmaktan, siyasi bir yönlendirmeye, ideolojik bir fikrin propagandasını yapmaya kadar hayatın hemen her alanında reklamlar kullanılır. Reklamların genel ve ortak kaygısı mesaj sunmaktır.
Kaynaktan aktarılan mesajın alıcıda istenen etkiyi yaratması için kullanılan birçok teknik bulunur. Nihayet mesajı alan, bir değerlendirme ve seçim yapmak konusunda özgürdür.
Ancak, gizli mesaj ve telkinlerin (ses, fotoğraf, animasyon, film vb. reklamlar gibi) çeşitli dış uyaranlar içine yerleştirilmesi, buna maruz kalan bireyler için (özellikle 0-7 yaş çocuklar, onları özellikle Disney yapımı çizgi filmlerden uzak tutun..) oldukça tehlikelidir.
Çünkü; iradeniz, iradeniz dışı elinizden alınmıştır ve artık bir seçimden söz edilemez. Subliminal mesajlar, alıcı için, zihnin kritik etme süreci dışında kalan, iradesi elinden alınarak uygulanan bir yönlendirme tekniğidir; bilimseldir..
Bu tehlikeyi küçümsemek yerine bilinçlenmek gerekir. Aslında tehlike size sunulandan çok sunulma biçimindedir. Çünkü duyu eşiklerinizin dışında kalan verileri insan onuruna yakışır biçimde kritik edip, kabul/ret etme hakkınız yoktur.
Bilinçli olarak telkin ve tanıtmaya göre tasarlanmış reklamlarda, mesaj hedef kitleye doğrudan ulaştırılmakta, bilinçaltı reklamlarda mesaj dolaylı yollardan yani izleyiciye ya da tüketiciye fark ettirilmeden verilmektedir. Bu konuda iki teorik yaklaşım bulunmaktadır. Bunlardan birincisi; çok zayıf bir uyarıcının düzenli tekrarı ile artan bir etki göstermesiyle olmaktadır. İkincisi; cinsel uyarıcıların kullanılmasıyla tüketici zihnine daha yüksek bir etki göstermesidir.
(Tığlı,2002:357)
Çeşitli materyallerin içine yerleştirilen gizli mesajlarda genellikle ikinci teorinin pratikleri olan; doğum ve ölüm çağrışımlı cinsel içerik ve objeler kullanılır. Bunun sebebi daha hızlı ve etkili sonuç alınıyor olmasıdır.
Çünkü insan; hayatta kalma ve yaşamı aktarma gibi doğuştan gelen içgüdülere sahiptir ve dolayısıyla ölüm/doğum çağrıştıran cinsellik gizli mesajlarına verilen tepki daha fazla olacaktır.
Bir not olarak; Libido kelimesini Freud’un cinsel haz bağlamına değil, Jung’un yaşam enerjisi teorisindeki şekliyle ele aldığımı belirtmek isterim.
Bana göre; davranışların güdümünü ve şeklini belirleyenin daima cinsel haz (çocukluk yılları ve cinsel tecrübeler) olduğunu ileri süren Freud yanılmış, insan davranışlarını geçmiş tecrübeler kadar gelecek hedefleri ve idealarının da şekillendirebileceğini öne süren Jung, daha isabetli bir kurama imza atmıştır.
Subliminal Mesajların Çeşitleri (Sık Kullanılan)
(Ses) İşitsel mesajlar: İnsan kulağı 20-20.000 Hz arasındaki sesleri duyar. Bu sınırın altındaki seslere infrasonik, üstündeki seslere de ultrasonik sesler denir.
Aslında yanılgı, duymak ile algılamanın arasındaki farktadır. İnsanın kulağı infrasonik ve ultrasonik sesleri duymaz ama beyni algılar! Algılanan bu sesler bilinçaltına hafıza parçaları olarak kaydedilir.
Bir örnek: Amerika Irak’ın işgalinden önce, sosyolojik yönlendirme ile hareketine alan açacak ve kolaylaştıracak biçimde, radyo kanallarında Kur’an okunurken, insan kulağının duyma eşiği dışındaki frekanslarda “direnmeniz faydasız” gibi mesajlar içeren ses dosyaları yerleştirmişti ve halk bu psikolojik harp silahıyla işgalden çok önce tanıştı.
(Film) 25.Kare tekniği; İzlediğimiz tüm videolar (hareketli görüntüler) teknik olarak basitçe 24 kare resimden oluşur. Yani bir filmin bir saniyelik görüntüsünde aslında 24 kare fotoğraf görürüz.
Her 24 karenin ekranda tam görüntü veren tek bir kareyi oluşturduğu filmde, “control track” denilen aralıklara eklenen anlık tek bir görüntüye 25.kare olarak istenen gizli mesaj yerleştirilir. Özellikle Holywood sinema endüstrisi olmak üzere, bu tekniği kullanmayan sinemacıları saymak, kullananları saymaktan daha kısa sürebilir. Gözünüz bu kareyi görmez ama beyniniz bilinçaltında depolar!
Bir örnek: Gelmiş geçmiş en iyi filmler arasında sayılan ödüllü Dövüş Kulübü filmini izlemeyenimiz herhalde yoktur. Bu filmde 25.kare olarak eklenen, tespit edilebilmiş yaklaşık 25 görüntü vardır.
Bunların kimi Brad Pitt’in elinde sigara tutan görüntüsü, kimileri de yazmaktan imtina ettiğim sapkınlıktaki cinsel içeriklerdir. Hiçbiriniz onları görmediniz ama hepinizin beyni davranışlarınızı yönlendirmek üzere bu bilgileri şuuraltına depoladı..
Not: PAL,NTSC gibi farklı formatlarda kare sayısı farklılık gösterebilir. Konunun anlaşılması bakımından Amerikan film standardı olan 24 kare tekniği örneklendirilmiştir.
(Görsel) Reklam afişlerine logolara gizlenmiş şekiller, kelimeler vb.; Benzer biçimde görsel metaların içine de doğum ve ölüm çağrıştıran cinsel içerikli yazılar ya da kurukafa veya çıplak kadın/erkek figürleri gibi imgeler yerleştirilir.
Bazen de, gizlenmiş bir dolar fotoğrafı gibi insanın haz güdüsüne ulaştıracak hedef araçlar kullanılır.
Bir örnek: KFC’nin Sneaker reklamında hamburgerin arasındaki marula gizlenen dolar işaretini gördünüz mü?
İnanın bana sandığınızdan daha çok, subliminal mesajların bombardımanı altındayız. Yapılan çalışmalara göre, en zekilerimiz dahi bu konuda son derece savunmasız kalabiliyor. Konunun ciddiyetini fark edersek, gelecek kuşakların her eyleminden bugün sorumlu olduğumuzu fark edeceğiz.
Belki o zaman arkadaş buluşmalarında rahat edebilmek için küçük yavrularımızın eline telefon ya da tablet tutuşturmaktan da vazgeçeriz.
Ünlü düşünür ve İslam alimi Celaleddin Rumi; “Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim.” diyor. Eczacı ve gastronom Jean Anthelme Brillat Savarin ise; “Ne yersen o’sun.” Etkileşimin hayatın kutsal gizi olduğunu görmüş bu iki değerli isme katılıyor ve ekliyorum;
“Ne izlersen o’sun.”
Sağlıklı bir yaşam için ne yediğimize dikkat etmeyi artık öğrenmeye başladık. Lütfen ruhunuzu da ihmal etmeyin..
Görmeseniz de, gelişen yüce bir öze sahipsiniz. Bu cevherin, sürdüğü yolda şerefli ideallere ulaşması da, sapkın benliklere dönüşmesi de onu neyle beslediğinize bağlı. Aman dikkat..
Gelecek sayıda görüşmek dileğiyle..