bilim-teknoloji-inovasyon-1

Küreselleşmeyle birlikte dünya ekonomisinde yeni fırsatlar ve sorunlar ortaya çıkmaya başlamış, bu bağlamda uluslararası rekabet edebilirlikte inovasyon, teknoloji, yenilikçilik ve Ar-Ge değişen ve hızla gelişen şartlara uyum sağlamada her zamankinden daha önemli olmuştur.

Öyle ki sadece sağlam bir rekabet ve inovasyon politikası oluşturan ülkelerin gelecek yüzyılda ayakta kalabilecekleri öngörülmektedir. Günümüzde firmaların faaliyetlerine devam edebilmeleri ve rekabet güçlerini arttırabilmelerinde teknoloji ve inovasyonun önemi sadece uluslararası rekabet için değil yerel rekabet için de son derece büyüktür. Gelişmiş sanayi ülkeleri rekabetçiliğin temel taşı olarak; bilgi yoğun, inovasyona dayalı bir sanayi yapısına dönüşümü benimsemişlerdir.

Eskiden firmaların rekabet konusu maliyet, dağıtım, üretim ve kalite iken, günümüzde teknolojiye, inovasyona ve Ar-Ge’ye yatırım yapan firmaların kalıcı rekabet üstünlüğünü sağladıklarını ve yeni coğrafyalarda var olabildiklerini görüyoruz.

İnovasyonun önemi, özellikle son çeyrek yüzyılda daha da artmıştır. Küreselleşmenin bir sonucu olarak gelişmiş ekonomilerde son otuz yılda gerçekleşen büyümenin yarıdan fazlasının kaynağı, teknoloji, inovasyon ve Ar-Ge’dir.

AB endüstrisindeki inovasyon çalışmalarında anahtar konumunda olan KOBİ’lerin gerek dünyada gerekse ülkemizdeki örneklere bakıldığında günden güne daha zorlu küresel rekabet şartlarıyla karşılaştıkları aşikardır.

Ticaretin küreselleştiği bir ortamda firmalar artık daha fazla yenilikçi olmak, tüketici ihtiyaç ve taleplerine daha fazla cevap verebilir olmak ve bu anlamda inovasyona daha fazla yatırım yapmak durumundadır.

Dünya ekonomisi, rekabet dinamikleri açısından sürekli bir dönüşüm içerisindedir. Bu dönüşüm sürecinde ülkeleri, firmaları rekabet gücü açısından etkileyen pek çok faktör ve stratejide dönüşüm geçirmektedir. Bu dönüşüm sürecinde, küresel rekabet gücü ve toplumsal refah için bilim-teknoloji-inovasyon temelli faktör ve stratejiler anahtar değişken olarak karşımıza çıkmaktadır.

Küresel iktisadi rekabet koşullarında, firmalar ve ülkelerin rekabet üstünlüklerini rakiplere fark yaratacak şekilde yüksek tutabilmeleri varlıklarını korumak ve refahlarını yükseltebilmek açısından son derece önemlidir.

Rekabet üstünlüğünün kaynakları, günümüzde doğal üstünlüklerin (kaynakların), kazanılmış (bilim, teknoloji ve inovasyon üretme) üstünlüklerle güçlü bir şekilde bütünleştirilmesine bağlı hale gelmiştir.

TÜBİTAK’ın belirttiği gibi, “Teknolojideki gelişmelerin tarihine bakıldığında, belirli aralıklarla tarih sahnesine çıkan bazı teknolojilerin, neredeyse bütün ekonomik ve toplumsal faaliyet alanlarında devrimsel değişikliklere yol açtıkları görülür.

İş yapma biçimimizi kökten değiştiren bu tür teknolojilerin en çarpıcı örneği Sanayi Devrimi’nin temelinde yatan buhar teknolojisidir. Sonraki evrelerde ortaya çıkan, elektrik ve içten yanmalı motorlar gibi bazı teknolojilerin de mal ve hizmet üretiminde son derece önemli değişiklikler yaptıkları görülmüştür.

Günümüzün mikroelektronik temelli enformasyon ve telekomünikasyon teknolojileri de her alanda geniş çaplı değişimlere yol açmaktadır. Görülen odur ki, tarih sahnesine çıkan bu “jenerik” karakterdeki teknolojilerin geliştirilip ekonomik ve toplumsal faydaya dönüştürülmesinde yetkinlik kazanan uluslar dünya pazarlarında rekabet üstünlüğüne sahip olmakta ve dünya ticaretindeki paylarını artırarak toplumsal refahlarını hızla yükseltebilmektedirler.

Ne var ki, her yeni teknolojinin sağlayabileceği üretkenlik artışının bir sınırı vardır. O sınırın aşılabilmesi, daha üst düzeyde yeni bir teknolojinin geliştirilebilmesine bağlıdır. Günümüzü şekillendiren mikroelektronik temelli enformasyon ve telekomünikasyon teknolojileri de üretkenliği arttırmada kendi doğal sınırlarına erişmek üzeredir.

Görüldüğü gibi, ülkeler ve firmalar için küresel rekabet gücü, iktisadi kazanç ve toplumsal refah düzeyi, temelde, sahip olunan bilim-teknoloji inovasyon düzeyine bağlıdır. Diğer yandan bilim-teknoloji-inovasyon süreçleri ve sonuçları daima devinim halinde, dinamik bir yapı sergilemektedir.

Bir bilim-teknoloji inovasyon dalgası kendisine rakip, başka bir bilim-teknoloji-inovasyon dalgasının etkisiyle özelliklerini kaybedebilmektedir. Bu açıdan bakıldığında bir ülkenin sahip olduğu bilim teknoloji-inovasyon gücü başka bir ülkenin geliştirdiği diğer bir bilim-teknoloji-inovasyon dalgasıyla yerle bir edilebilmektedir.

İnsanlık tarihinde, ülkelerin, imparatorlukların yükselmesi ve yıkılma sebepleri arasında en önemli faktörlerden birisi bilim-teknoloji-inovasyon alanındaki ilerlemelerdir. Bu ilerlemeleri, sıçramaları yapanlar yükselirken, bu rekabete ayak uyduramayanlar ise tarihten silinmiştir.

Bu süreç günümüzde daha da şiddetlenerek devam etmektedir.  Ülkelerin ekonomik rekabet süreçlerinde doğal üstünlüklerini, teknolojik-kazanılmış üstünlüklerle desteklenmedikçe uzun dönemde rekabet güçlerini korumaları mümkün değildir. Ülkeler günümüz rekabet koşullarında, sosyal-siyasal-askeri ve ekonomik sürekli değişen çevre koşullarında dinamik bir ortamda varlıklarını sürdürmeye çalışmaktadırlar.

Burada küresel rekabet gücünde belirleyici olan kriter sahip olunan doğal zenginliklerin, bilim-teknoloji-inovasyon temelli güçle işlenerek artırılmasıdır. Bu ise ancak bilim-teknoloji-inovasyon süreçlerinin desteklenmesi, bu alanda gerekli politikaların uygulanması ve yatırımların yapılmasına, yüksek katma değerli sonuçların elde edilmesine, bilim-teknoloji-inovasyon alanın toplumun her kesimi için bir çekim ve kazanç merkezine dönüştürülmesine bağlıdır.

TÜBİTAK’ın belirttiği gibi, “günümüzde ülkelerin rekabet güçleri, pazarlanabilir mal ve hizmet üretimlerinin ötesinde, bunların ne ölçüde ileri teknolojiye dayalı yüksek katma değer taşıdıklarına bağlı hale gelmiştir.

Teknolojinin en temel girdisini oluşturan bilginin temelinde ise bilimsel araştırma yatar. Teknolojiye dayalı rekabet gücüne sahip gelişmiş ülkelerin aynı zamanda bilimsel araştırma geleneği olan ve evrensel bilime en büyük katkıyı yapan ülkeler olması bu ilişkinin somut bir göstergesidir.

İşte bu nedenledir ki, ulusal politikalar bağlamında bilim ve teknoloji her zaman birlikte ele alınmaktadır. Ulusal bilim ve teknoloji politikası, bilimsel araştırma ve teknoloji geliştirmenin yönünü ve hızını belirleyen araç olarak, bir ülkenin sanayi, eğitim ve ekonomi politikalarını desteklemesinin yanında, bu politikalarla desteklenen bir konuma gelmiştir.

Bu eğilimin somut bir göstergesi, Avrupa Birliği’nin 2000 yılı Lizbon Zirvesi’nde, 2010 yılına kadar dünyanın en rekabetçi, dinamik ve bilgiye dayalı ekonomisi olmak, daha iyi iş imkanları ve sosyal bütünleşme ile birlikte sürdürülebilir ekonomik büyümeyi sağlamak amacıyla, aday ülkelerin de dahil olduğu “Avrupa Araştırma Alanı”nın geliştirilmesi hedefini ortaya koymuş olmasıdır.

Buradan da rahatlıkla anlaşılabileceği gibi, hem ülke hem de bölge ekonomileri, küresel rekabet gücü, iktisadi kazanç ve toplumsal refahı arttırmak için bilim-teknoloji-inovasyon temelli bir strateji izlemek zorunda kalmaktadır.

Bilim, teknoloji ve inovasyon alanında değişimler ve gelişmeler daima olacaktır, bu kaçınılmaz durum karşısında asıl önemli olan ise, hangi ülke-firmalar bu değişimi- gelişime yön veren liderler olacak, hangi ülke-firmalar bu değişimi takipçileri olacak, hangi ülke-firmalar bu değişimi uzaktan izleyecek; işte bilim, teknoloji ve inovasyon alanında değişimler ve gelişmeler hiyerarşisinde, firmaların ve ülkelerin nerede tutunabilecekleri, küresel rekabet güçleri ve refah düzeylerini belirleyecektir.

Bilim, teknoloji ve inovasyon alanında gelişmeler günümüzde küresel çapta etkisini göstermektedir. Bu değişime bugün ve gelecekte ayak uydurabilen ülkeler ve firmalar rekabet güçlerini ve zenginliklerini arttırırken, bugün ve gelecekte bu değişime ayak uyduramayan firmalar-ülkeler ise rekabet güçlerini ve varlıklarını kaybedebileceklerdir.

Gelecek sayıda görüşmek dileğiyle….

Teknoloji konulu makalemiz ilginizi çekebilir. Aşşağıdaki linkten ulaşabilirsinz.

Teknoloji Nedir ?