Sadece mal veya hizmet üretimi ve yapılan yeni yatırımlar; iktisadi bir hedefe yönelmiş ticari işletmelerin markalaşması sürecini ve işletmenin geleceğini korumak için yeterli midir?

Bu yazımızda, ticari işletmelerin çoğu zaman geniş bir sözleşmeler ağına dahil oluşu ve bu dahil oluşun hukuki sonuçlarını aktarmaya çalışacağız.

Ticari Hayatın Tamamı Sözleşmelere Dayalıdır

İktisadi hedefe yönelmiş bir fikir hayata geçirilirken, kimlerle kaç adet sözleşme yapılması gerekir ve yapılan her sözleşmede kaç farklı borç altına girilir ve kimlere neler taahhüt edilir?

Bir malın üretimi ile toptan satışını hedefleyen iki kişinin fikirlerini hayata geçirmek için en basit haliyle; ilk olarak ortaklık sözleşmesi ardından işyeri için kira sözleşmesi, işçiler ile iş sözleşmesi, farklı tedarikçiler ile yapılacak tedarik sözleşmeleri, güvenlik ve temizlik şirketleriyle yapılacak hizmet sözleşmeleri ve nihayet kar elde edilecek faaliyet; satış sözleşmesi yapılması gerekir.

Hatta basit bir telefon konuşması ile yapılan iş görüşmesinde dahi ne yazılı bir anlaşma ne de bir metin olmasına rağmen karşı tarafla hukuki sonuç doğuran bir sözleşme yapılmış sayılır. Bu nedenle ticari sonuç doğuracak her hareketin hukuki sonuçlarının ve risklerinin tahmin edilmesi gerekir.

Bir işletme, tek bir satış sözleşmesi dahi yaptığı anda sektörel bir sözleşmeler ağına dahil olur çünkü sözleşme yaptığı şirket de farklı şirketlerle sözleşmeler yaparak borç altına girmekte bu yolla da sektörde bir bütünlük oluşmaktadır.

Aslında sözleşmeler, kural olarak sadece sözleşmeyi imzalayan tarafları hukuken bağlamaktaysa da ticari hayat içerisinde bulunmanın ve bu sözleşmeler ağına dahil olmanın sonucunda, ortaya çıkan küçük bir hareketlilik tüm ağı etkilemektedir. Bu nedenle yapılan her sözleşmenin en azından belli temellere oturtulması gerekir.

Covid-19 Salgınının Sözleşemelere Etkisi

Piyasalardaki ani dalgalanmalar dolayısıyla hammadde fiyatlarındaki artış, siyasi-politik krizler, ürünü taşıyan nakliyecinin malı zayi etmesi gibi farklı birçok risk faktörü ticari hayatta karşımıza çıkabilmekte ve ticari işletmeleri zarara uğratabilmektedir.

Tüm risk faktörlerini önceden tahmin ederek sözleşme hazırlanması ticari hayatın dinamik yapısı uyarınca tabi ki mümkün değildir.

Ancak bu risklere karşı genel olarak hazırlıklı olmak ve kriz dönemlerini daha az zarar görerek atlatmak açısından sözleşmelerin hazırlığı ve sözleşme yönetimi ticari işletmeler açısından önem arz etmektedir.

Özellikle içerisinde bulunduğumuz Covid-19 salgını sözleşmelerinin ifasını engelleyen bir hal olarak karşımıza çıkmıştır.

İşletme ve işyeri kira sözleşmelerinde “salgın hastalığın” mücbir sebep olarak sayılmasını ve kira sözleşmesinin askıya alınacağını yazmış olan bu süreçte işletmeler kira ödeme külfetinden kurtulmuş durumdadır ve yine aynı şekilde sürekli borç doğuran sözleşme tarafı olan işletmeler “hammadde alış fiyatlarının mücbir sebep nedeniyle uyarlanabileceği” yönünde hazırladıkları sözleşmelerle sıkıntılı geçen bu süreçte maliyetleri düşürebilmiştir.

Bu nedenle sözleşmenin hazırlanması sırasında alınan tedbirler ticari risklerin önüne geçmek adına da büyük önem arz eder.

Ticari Ve Hukuki Risklerin Önüne Geçmek

Telefonla alınan siparişten; e-posta yoluyla iletişim sağlanan işletmeyle olan ilişkiye kadar birçok eylemin sözleşme niteliğinde olduğu unutulmadan en azından: sözleşmelerin yan borçların neler olduğu, gecikme halinde zararın nasıl karşılanacağı, sorumluluğun hangi tarihte başlayacağı ve ne zaman sona ereceği, mücbir sebep halinde borçlar askıya alınması ihtimali gibi temel sorulara cevap verebiliyor olması gerekir.

Şu da unutulmamalıdır ki kazanç ihtimali ile zarar riski yüksek ticari ilişkiler için ise yüzlerce ihtimalin bir arada değerlendirilmesi gerekmektedir.

Ticari hayatın dinamik yapısı ve her geçen yıl gelişen teknoloji düşünüldüğünde sektörel değişimlere ayak uydurabilmek için işletmelerin ekonomik risklerinin analizinin yanında sözleşmeler açısından hukuki destek alarak hareket etmesi gerekir.

Kanımızca herhangi bir şekilde ticari hayat içerisine girmiş olan her işletme veya ortaklık; aynı zamanda küresel bir ticaret ağına dahil olmakta; dolayısıyla bu ticari hayatın kurallarına göre hareket etmek mecburiyetinde olmalıdır.

İşletmeler mal ve hizmet üretimi ile yeni yatırımların yanında; hukuki ilişkilerin takibi, AR-GE, dijital dönüşüm gibi alanlara asgari düzeyde önem göstermelidir ki markalaşma süreci, ticari işletmenin devamlılığı ve bağımsızlığı sağlanabilsin.

*Araştırma bilgilendirme amacıyla yazılmış olup hukuki tavsiye niteliğinde değildir.

Görüşmek dileğiyle…