
Değerli Sektörüm dostlarım merhaba, yılın yedinci ayı Temmuz nihayet geldi. Öncelikle Kurban Bayramı’nızı en içten duygularımla kutlarım. Haziran sayımızda yeni rekabet gücümüz yeşil pazarlama konusunun ikinci bölümünü sizlerle paylaşmıştım.
Bu sayımızda ise geçen sayı sözünü ettiğim ürünlerin özellikleri, tüketici profilleri ve satışta izlenmesi gereken yöntemler hususlarına değineceğim.
Yeşil pazarlama gerçeğinin günümüz pazarlama stratejileri arasında ciddi şekilde yer almaya başladığı dönemlerdeyiz. Geleneksel pazarlama yöntemlerine ek olarak, rekabette yeni bir güç olan yeşil pazarlama yönteminin işletmeler açısından önemini anlamamız gerekiyor.
Tüm dünyada işletmeler için önemi gittikçe artan bir sorumluluk olarak görülen bu rekabetçi yeni yöntem ile, daha çevreci ve daha sağlıklı ürünlerin topluma sunulmasının zorunluluğu ortaya çıktı. Bu hatırlatmayı yaptıktan sonra bu ayki yazıma başlayalım artık.
Yeşil pazarlama yöntemi içinde yer alacak ürünleri özellikleri açısından incelediğimizde, bir gerçeklikle karşılaşıyoruz.
Tüm dünyada tüketicilerin artık bilinçlendiği, beslenmelerinden çevreye karşı duydukları sorumluluk bilincine kadar değişim ve girişim içerisinde oldukları bir dönemdeyiz.
Hedef kitlemiz olan tüketiciler artık daha bilinçli, sorgulayan, haklarını bilen sosyal sorumluluk bilinci taşıyan bireyler olarak karşımıza çıkıyorlar.
Üstelik hepsi gelecek nesillere daha güzel bir dünya bırakmak konusunda kararlılar. Bu bilinç, işletmelerin de hedef kitlelerinin bekledikleri ve arzu ettikleri ürünlerin üretimine daha çok önem vermeleri gerektiğinin farkına varmalarıyla, sözünü ettiğimiz yeşil pazarlama yönteminin üretim aşaması olarak karşımıza çıkıyor. Günümüzde işletmeler bu farkındalık sayesinde sağlıklı ve doğayı koruyan ürünler üretmeye ve satmaya yönelik girişimler içerisine girdiler.
Çünkü bilinçli tüketiciler, sonunda sağlık açısından herhangi bir tehlike taşımayan ve çevreyi koruyan ürünleri tercih etmeye başladılar
Yeşil popülizmin patladığı bu dönemde, doğa dostu üretim stratejilerini uygulayan işletmelerin avantajı ise rekabette daha hızlı ilerlemeleri ve oluşturdukları marka sadakati sayesinde gücü ellerinde tutuyor olmaları oldu.
Yine bu dönemde özellikle katkı maddelerinden uzaklaşarak yeni ürünler ve hatta ambalajlar geliştirildi.
Bilinçlenen tüketici, kendi sağlığının yanı sıra çevreyi ve doğayı da korumaya başladığında atık olarak daha çabuk yok olan veya geri dönüştürülen ürünler üretilmeye başlandı.
Böylece yeşil pazarlamayı çağımızın pazarlama yöntemi haline getirecek olan alt yapı oluşmuş ve yöntem olarak uygulama sürecine girilmiştir.
İşletmeler tüketici ile olan bağını kuvvetlendirmek amacıyla bu yöntemi kullanmanın yanı sıra, aynı zamanda sağlık ve doğal çevre konuları ile ilgili sosyal sorumluluklar üstlenmeye başladılar.
Rekabet sürecinde ise “Biz daha doğal ürünler üretiyoruz” iddiası tüketicinin onayına sunuldu. Reklam ve tanıtımlarda ürünlerin sağlığa zararlı madde içermediği ve ambalajların doğayı kirletmeyen, kendini yok eden özellikler taşıdığını vurgulamayı alışkanlık haline getirdiler.
Tüm bunlar sonucunda yeşil pazarlama yöntemini tercih eden markalar, hedef kitlelerinin algısında rakiplerine oranla daha hızlı farkındalık yaratmış oldular.
Değerli Sektörüm dostlarım, toplum bilinçlendikçe kendilerine hizmet sunan işletmelere de yön verir. Dünyamızı koruyacak ve insan sağlığı konusunda işletmelerin sorumluluk almalarının önünü açacak olanlar yine bizleriz.
“Bilinçli Tüketim” zaten böylece ortaya çıkmıştır ve zaman içerisinde, dünyadaki tahribat arttıkça değer kazanmıştır.
Bizler bilinçli tüketici olduğumuzda dünyamızı korumuş ve gelecek nesillere güzel bir yaşam alanı bırakarak sürdürülebilirliğini de sağlamış olacağız. Öte yandan görüldüğü gibi pazarlama sektörüne yön verenler de uzun vadede yine bilinçli tüketiciler olacaktır.
Değerli dostlarım gelecek ay bu konuya devam ederek, yeşil pazarlama yönteminin yarattığı fırsatları anlatacağım.
Görüşmek dileğiyle…