
Kendi parlaklığını geliştirenler, gölgelerden rahatsız olmaz. Gittiğiniz her yerde bir parlaklık bırakın, herhangi bir yıldızdan daha çok. Başkalarının yolunu aydınlatmak için de ışıltınızı sunun.
Herkesin bizi öne çıkaran ve tanımlayan benzersiz bir özü vardır. Hangisinin size ait olduğunu hala bilmiyorsanız, kendi parlaklıklarınızın özüne bir bakın ve ışıltının yayılmasına izin verin ki binlerce gölgeyi dışarda tutmak için, sadece bir güneş ışığı yeterlidir.
Lynne Matson’un dediği üzere; bazen karanlık, insana aydınlıkta asla söylemeyeceği sözleri söyleme cesareti verir.
Buyursunlar aydınlık edebiyatının cesur ziyafet sofrasına; Adam Fawer demiş ki : “Her şey içinde karşıtının en azından tohumunu barındırır; kış yaza dönüşür, yukarıya çıkan her şey aşağıya inmek zorundadır. Tıpkı sıcak olmadan soğuğun, aydınlık olmadan karanlığın olmayacağı gibi.”
Büyük üstad Livaneli ağırlamıştı aydınlığı satırlarında; “Bu dünyada sana kötülük yapmak isteyen insanlar çıkacak karşına, ama unutma ki iyilik yapmak isteyenler de çıkacak. Kimi insanın yüreği karanlık, kimininki aydınlıktır. Geceyle gündüz gibi! Dünyanın kötülüklerle dolu olduğunu düşünüp küsme, herkesin iyi olduğunu düşünüp hayal kırıklığına uğrama! Kendini koru kızım, insanlara karşı kendini koru.”
“Hepimizin içinde hem aydınlık, hem de karanlık bir yan vardır. Önemli olan hangisini seçtiğimizdir. Bizi biz yapan budur.” demiş J.K. Rowling
Uzaklardan, Tibet’ten gizemli bir ses, Dalai Lama; “En karanlık günlerde bile umut bulur, aydınlık günleri düşünürüm, ben evreni yargılamam.” demiştir.
Eklemiş Sabahattin Ali; “Daha iyi, daha aydınlık bir yere varılacağına inanılmadan nasıl olur da bu yol yürünür?”
Dünya edebiyatında söz ve birçok ödül sahibi Lübnanlı yazar Amin Maalouf; “İnsanları pis, temiz diye ayırmak aptallıktır. Her şeyde, her birimizin içinde aydınlık ve karanlık yan yanadır” diyerek aydınlatıcı bir önermede bulunmuştur.
Aydınlık-karanlık kombinasyonunu kritize eden Bernard Weber; “Gündüzü aydınlatacaksanız bir ışık olmanın ne anlamı var? Işık yalnızca karanlıkların ortasında görünür. Aydınlık yalnızca kara günde ölçülür.” der.
Bir de yaşanmışlıklara ne demeli? Buyursunlar;Akıl hastanesinde, görevlilerden biri hızla müdür odasına girmiş ve “Müdür bey hemen 1. koğuşa gelir misiniz?” demiş. Sürprizlere alışık olan müdür hızla koğuşa gitmiş.
Bir de ne görsün, bakmış tavanın ortasına ayaklarından asılı bir deli baş aşağı sallanıyor. Şaşkınlıka, “Bu ne?” demiş. Delilerden biri cevap vermiş. “Bu kendini ampul sanıyor.” Müdür ” Yahu olur mu öyle şey? Sökün ipini, indirin hemen!” demiş. Diğer deliler bağırmış; “E biz karanlıkta mı kalalım? “
Burada Platon bağırıyor; “Karanlıktan korkan bir çocuğu kolaylıkla affedebiliriz. Hayattaki gerçek trajedi, yetişkinlerin aydınlıktan korkmasıdır!”
Arif Nihat Asya, Platon’u tamamlar gibi söz almış: “Işığı önüne al yürü, gölge arkandan ister istemez gelecektir.”
Oysaki; “Tünelin ucunda görünen ışık, üzerinize doğru gelen trenin farı olabilir.” demiş W.Whatley
Büyük üstad Nietzsche ’ye selamla; “Ey büyük yıldız; aydınlattıkların olmasaydı nice olurdu mutluluğun?”
Mutlu günler dilerim. Görüşmek dileğiyle…