dijital-koyun-sosyal-medya-agalari-ve-mutlu-robot-marabalar

Yükselen teknoloji, dijitalizm, sosyal medya.. Bu hiyerarşinin içindeki realite, bir cerrahın şifa dağıtan neşteri mi, yoksa bir katilin elindeki yaşamı sonlandıran bıçak mı? Özellikle sosyal medya platformları kapsamında, sanal dünyaya bazen o kadar çok dalıyoruz ki, gerçekten hangisi sanal karıştırıveriyor insan. Algılar, inançlar, kimlikler.. Şöhret algısı, etkileşim, beğeniler..

Toplumsal olarak dönüştüğümüz bu ben’sel robotlar sürüsünü resmettiğimde fazlaca abarttığımı mı düşünüyorsunuz? Öyleyse şunu dinleyin; Prof. Dr. Cem Say, bir konferans esnasında, sosyal medya paylaşımlarına gelen beğenileri izlemenin, kişinin beyninde dopamin salgılanmasına sebep olduğunu söylüyor ve beyinde uyarılan bölge, tam olarak morfinle aynı..

Dijitalizm tüm dünyayı kocaman bir köye çevirdi. Yanısıra, nihai amacı her zaman meta olan sosyal medya ağaları tarafından kandırıldık. Bile isteye.. Anlık yoğun haz karşılığında benliklerimizi seve seve teslim ediyoruz. Şimdi her biri tüm ben’sel açlıkları doyurmak için kendimize kurduğumuz ütopik hologramlara dönüşüverdiler. Adeta bir faust anlaşması yapıyor, şeytanla el sıkışıyoruz sessiz sedasız.

Şöhret, beğeni, alkış, sanal bir güç karşılığında, seçimlerimiz, zevklerimiz, algılarımızı yönlendirebilmesi için kimlik kodlarımızı görünmez ellere gönüllü teslim ediyoruz. Hani iletişim çağı nimetlerini sadece bilgi ve ilerleme için kullanacaktık?

Oysa şimdi her biri, tüm ben’sel açlıkları doyurmak için kendimize kurduğumuz ütopik hologramlara dönüşüverdiler. Adeta bir faust anlaşması yapıyor, şeytanla el sıkışıyoruz sessiz sedasız. Şöhret, beğeni, alkış, sanal bir güç karşılığında, seçimlerimizi ve zevklerimizin çetelesini ellerimizle bir kağıda yazıp, algılarımızı yönlendirebilmesine izin verdiğimiz kimlik kodlarımızla imzalayarak, görünmez ellere gönüllü teslim ediyoruz.

Ağaların hep bizim iyiliğimizi düşünüyor olduklarına olan iman gücümüzse, trajedinin ta kendisi.. Bazen birileri çıkıp olan biteni haykırmaya çalışsa da dinliyor, izliyor, anlıyor ama yine de ağalarımıza inanmayı tercih ediyoruz. Son örnek; Facebook’un Yanlış Bilgiler Birimi’nin eski çalışanlarından 37 yaşındaki Frances Haugen oldu. Haugen, televizyon ekranlarında açıkça, Facebook’un amacı ve önceliğinin, “nefret söylemiyle ve yalan haberle mücadele değil, kâr etmek” olduğunu söyledi ve Amerikan Wall Street Journal gazetesiyle paylaştığı belgeleri kanıt olarak sundu.

Hanımefendi bunu yasalar gereği ve pek kibarca izah etti. Aslında dediği şudur; “İnsanların siyasi, sosyal, iktisadi ilişkilerinde ne kadar ayrıştığı, sosyolojik kopma ve kaymalar yaşadığı umrumuzda değil. Bizim için önemli olan paradır ve bu içerikler iyi reklam getiriyor.”

Sızdırılan belgelere göre Facebook, ünlü ve çok takipçili bazı kullanıcılar, içerik kontrolü bakımından diğer kullanıcılardan farklı ve ayrıcalıklı davranıyor yani ünlülere özel muamele..

Unutmadan.. Dijital köy ağaları bazen de tam tersi davranabiliyor. Ünlülere çıkarlarıyla örtüştüğü için göz yumarken, işine gelmeyen önemli hesaplara dilediği gibi sansür uygulayabiliyor.

Twitter’ın karşı blokta gördüğü Trump ve İranlı üst düzey yetkililerin tweetlerine yönelik sansürünü hatırlayın. Ya da 2015-2019 arası Türkiye’de TT olan tweetlerin %47’sinin sahte (!) olduğunu ortaya çıkaran araştırmayı.. (İsviçre Federal Teknoloji Enstitüsü (EPFL))

İşe bakın yahu, köyün ağaları aynı zamanda kanun koyucu ve şerifi de olabiliyor. Bu kovboylara ne diyelim? Tek adam sanal yönetimi? Tek aile yönetimi? Tek dünya düzeni.. Pardon, yanlış sulara girmeyelim değil mi..

Aynı dosyada Facebook’un yaptırdığı bir iç araştırma, Instagram’ın, 20 yaşın altındaki gençlerin akıl sağlığını etkilediğini de gösteriyor. Elbette çocuklarımız ve gençlerimizin zihnini bir toksik alana maruz bırakan bu instagram araştırmasının sonuçlarını kamuoyuyla paylaşmadılar. Instagram araştırmasının, Haugen’in ortaya saçtığı belgelerle ortaya çıkan sonuçlardan en acı olanını paylaşarak bitireyim; 20 yaş altı genç kızların %32’si, Instagram’ın kendi bedenleriyle ilgili daha kötü hissetmelerine sebep olduğunu söylüyor.

Bedenlerimiz ne zaman ruhlarımızın yüceliğinin önüne geçti? Bunu nasıl da fark etmedik? Hala abarttığımı düşünen var mı?..

 

Gelecek sayıda görüşmek dileğiyle..

1983 İstanbul doğumlu olan Nurşah Sunay aslen Of’ludur 🙂 Elektrik Aydınlatma sektöründe reklam satışı, marka danışmanlığı, sektörel fuar hizmetlerine kadar olan tüm Satış-Pazarlama birikimini, 2010 yılında kurduğu Sektörüm Elektrik Aydınlatma Dijital Dergisi’ne taşıyarak sektöre önemli katkı sunan bir medya organı oluşturmuştur. Farklı disiplinlerde bilgi edinmeyi kişisel ilgi alanı olarak benimsemiş; Ekonomi alanında Sermaye Piyasası ve Menkul Kıymetler Borsası, Dinler Tarihi alanında İlahiyat ve Gazetecilik alanında Yeni Medya lisans ve ön lisans eğitimlerini tamamlamıştır. Evli ve 4 çocuk annesi olan Nurşah Sunay, tüm mesleki faaliyetlerini, Sektörüm Dergisi’nin Dijital Medya Direktörlüğünü de üstlenen eşi Serdar Sunay ile birlikte yönetmektedir.