
Sektörüm dostlarım, ilkbaharın baharı müjdeleyen, en neşeli ayı olan Nisan’dan merhabalar.
Nasıl bir Mart ayı geçirdiğimiz malum; ekonomideki gel-gitlerin devamı, yurdun her tarafında görülen soğuk havalar…
Ama en önemlisi iki komşu ülkenin çatışmayla başlayan ve savaşa dönüşen durumu Mart ayı için söyleyebileceğimiz olumsuz konuların başında geliyor.
Nisan ayını ise daha ılımlı gelecek günlerin habercisi olarak karşılamaktan başka çaremiz görünmüyor. Dünyadaki ekonomik dengelerin düzensiz olduğu bugünlerde bir de iki ülkenin durumuna bakarak enerji sektöründe yaşanmaya başlayan sıkıntıların artarak devam edeceğini söyleyebiliriz.
Asıl önemli bir diğer sorun da iki ülkenin özellikle gıda tedariğindeki yüzde oranlarında etkili olmasıdır.
İki ülkenin de dünyada buğday ve yağlık ayçiçeği üretiminin yüzde otuzuna sahip olması ve savaş halinde bulunmaları, beraberinde büyük tedarik sıkıntısı ve dolayısıyla fiyat artışları ile karşı karşıya kalmamıza yol açıyor.
Bu durumun sonuçlarını tüm dünya olarak hissetmeye devam edeceğiz. Burada bir kez daha görülüyor ki, bir ülkenin tarım alanında zafiyetler içerisinde olması o ülkenin kalkınma sorunlarında ve sürekli dışa bağımlılığında önemli faktörlerden biridir.
İşte tam bu noktada çanlar çalmaya başlıyor ve kimin için çaldığının ise zaman içerisinde görüleceği kanısındayım. Yani çanlar kimin için çalıyor derken, gelişmekte olan ülkelerde bu durumun alarm niteliğinde sonuçlar doğuracağını düşünüyorum.
Yazımı kaleme alırken, bu iki ülkenin belki de barışı sağlanacak ancak bırakacağı izler bakımından bir hayli uzun süre gündemde kalacaktır.
Dünyada enerji ile ilgili sorunlar artarken böyle bir tablo ile karşılaşılması başta ülkemiz olmak üzere dünyanın gelişmiş ülkelerinde de çanların kimin için alarm niteliğinde çalmaya başladığı göstermeye başladı.
Bu sebeple yenilenebilir enerji girişimlerine geçiş sürecine daha hızlı başlanması ve acil planların devreye sokulması gerekliliği ortaya çıktı denebilir.
Pandemi ile başlayan ve tüm dünyada görülen enflasyon artışının tüm bu yaşananların ardından bir süre daha bizleri etkisi altında tutacağı ve dünya ekonomisinde fiyat artışlarının devam edeceği görülmektedir.
İşte bu noktada dünyayı bekleyen tehlikelerin görmezden gelinmesi yeni dünya düzeni ile ilgili varsayılan komplo teorilerin uygulanmasına imkan vereceği düşünülmelidir.
Değerli Sektörüm dostlarım, bir kez daha anladık ki enerji başta olmak üzere tarım ve sanayi gibi üretim odaklı sektörlerin ne kadar önemli olduğu ve bu konuda dışa bağımlılığın artmasının ülkelerin geleceğini tehlikeyi sokan en öncelikli konu olarak ele alınmasının önemi, toplumların yaşamaları ve kendilerini koruma adına dikkate almaları gerektiği ortaya çıkmaktadır.
Çanların sorunları, acıları, savaşları ve anlaşmazlıkları bizlere bildirmesi için değil; barışı müjdelemek için çalmasını dilerim.
Değerli Sektörüm paydaşları, tüm bunlar olurken ülkemizin de bu yaşananlardan etkilenmemesi düşünülemez.
Sonuç olarak fazlasıyla etki altında olmaktan çok, en az etkilenmenin yolları bulunmalı ve gelecekte öngörülebilen olumsuzluklara karşı ek planların bulunması ve unutulmaması gerekliliği bir kez daha doğrulanmış oldu.
Refah seviyesi yüksek olan toplumlardan farklı olmadığımızı bilmek ne yazık ki yetmiyor ve bunun yansımalarının yaşantımızda yer alması gerekiyor. Umarım dünyada yaşanan bu olumsuzluklardan kaynaklı çanlar bizim için çalmaz ve geleceğin Türkiyesi’nde bunlar yaşanmaz.
Görüşmek dileğiyle…