
Ülkemizde şirketlerin ödeme taahhütlerini yerine getirememesinin temeline baktığımızda, nakit akışlarını doğru ayarlayamadıklarını görmekteyiz. O yüzden bu yazımızı sağlam bir finansal yapıya sahip olmak için nasıl davranılması gerektiğine ayırdık.
Şirketler genelde aldıkları siparişlere göre organize olurlar. Önce mevcut üretim bandını hızlandırmak için ufak yatırımlara girerler. Daha sonra siparişlerde istikrarlı bir yükseliş gördüklerinde de yeni yatırımların düğmesine basarlar. Buraya kadar her şey normal. Peki ya büyüme için fonlama doğru değilse?
Şirketler yeni yatırımı yaparken mümkün olduğunca faiz vb. yükümlülük altına girmemek için kendi kaynaklarını kullanırlar.
Öz kaynakları yatırım yapmaya yeterli olsa bile, artan kapasitenin artan üretim maliyeti için bir miktar ek işletme sermayesi gerekecektir. Bu durumda fabrika üretime hazır olduğu halde, hammadde alamama sorunu ile karşı karşıya kalınabilir. Özellikle yatırımlarda, fiyat oynaklıkları nedeniyle planlanan maliyetlerde önemli sapmalar olabilmektedir.
Öz kaynakları ile yatırımı fonlayanlar bu duruma savunmasız yakalanmaktadırlar. Üretimi artıramama nedeniyle ihtiyaç duyulan nakit akışı yakalanamayınca da kötü sonla karşılaşabilmektedirler.
Firmalar Bu Risklere Karşı Neler Yapmalı?
Öncelikle yatırımın bir termin planı yapılmalı. Yani ne zaman, ne kadar sürede, neler yapılacak netleştirilmelidir. Daha sonra bu yapılacak işlerin maliyetleri en gerçekçi şekilde çıkarılmalıdır.
Burada özellikle işlerin planlandığı gibi gitmemesi yani yatırımın uzaması, maliyetinin artması ya da sonrası beklenen ciroların yapılamaması gibi sorunlara karşı hazırlıklar yapılması çok önemlidir. En kötü koşullara göre hazırlanacak senaryonun nakit harcama ve hedeflenen ciro nakit akışı çalışılmalıdır.
Bunlar bütçeyi oluşturacaktır. Nakit ödemeler ve nakit tahsilat hedefleri bir araya getirilerek fonlama ihtiyacı netleştirilecektir. Bu ihtiyaç bitene kadar da fonlama sağlanmalıdır.
İşte bu veriler firmanın nasıl bir dış kaynak kullanması gerektiğini göstermektedir. Kısa vadeli kaynaklar bazen firmanın zora girmesine sebep olabilmektedir. En uygun dış kaynak, projenin hayat döngüsüne uygun olanıdır.
Son zamanlarda global ekonomideki gelişmeler, Türkiye’nin üretim üssü olmasının ne kadar önemli olduğunu kanıtlamıştır. Bu yüzden de IMF gibi kuruluşlar, global büyüme hedeflerini düşürürken, ülkemizin büyüme hedefini yükseltmektedirler. Onlar dışarıdan bizdeki potansiyeli ve global ekonomideki yerimizi çok iyi görmektedirler.
Bu yüzden büyümekten korkmamalıyız. Ancak doğru finansman ile büyümeyi gerçekleştirmeliyiz. Mevcut şartlarda, global ekonomide uluslararası dev bir firma olmak hiç de zor değil. Her şey gönlünüzce olsun.
Görüşmek dileğiyle…