ikibinyirmibirin-z-raporunu-aldiniz-mi

Bir sürü güzel temenni ile yeni seneye girdik. Aslında zamanın bir daire çizmediğini, her anın kendine özgü olduğunu ve senenin başa dönmediğini bilsek de, bu tatlı takvim cilvesinin güzel yalanına umutla sarılıp, “Hoş geldin 2022” dedik.

Gözümüz hep yarında, başımıza en güzel şeylerin gelmesini dileyerek.. Oysa dünün bugünü, bugünün yarını yarattığını da biliyoruz öyle değil mi? Peki geçip giden senenin kasasını kapatırken, Z raporunuzu aldınız mı?

doviz-para-kavanoz

Kaybettiğimiz değerler ve bencil eylemlerin, bir gün dönüp benliklerimize acıyla saplanacağı günleri görmeden önce belki de hepimizin biraz sarsılmaya ihtiyacı var. Tüm dünya, bir tepeden aşağı delirmişçesine koşuyoruz sanki. Çılgın zamanlara daldık. Her şey öyle hızlı ki; hiçbir şeyi üç günden fazla gündemde tutmak mümkün değil. İnsanlığın aklını yitirmeye başladığından sıkça şüphe eder oldum. Öyle ki; hiç duyulmamış bir teşhisin, milyarlarca hastasından biri gibiyiz.

Elbette bunda yaşadığımız toplumsal hadiselerin payı büyük. Salgın, doğal afetler, enflasyon, dünyayı eşitleyen ortak belalarımız oldu.

Türkiye özelindeyse özellikle Aralık ayında yaşadığımız döviz odaklı siyasal çekişmelerin seviyesizliği mi dersiniz, ticari hayatta, panikle ilk çelmeyi tedarikçisine atanlar mı ararsınız, tam bir kaotik sahne performansı sunduk hep beraber.

Şimdi; bu kez değişik bir şey yapalım ve kendimizi tartalım. Gelen seneye umutla bakacak gücü hak etmek için, önce bir yiten senenin muhasebesini yapalım.

Ticari etik sınavı; İyi günde, kötü günde..

Son üç ayı yoğun biçimde sanayicilerimizi ziyaretle geçirdim. Bu esnada gördüklerim, duyduklarım, dinlediklerim bana ekonomik sorundan çok ticari ahlak sorunumuz olduğunu söylüyordu.

Satışları düşmediği, cirosu azalmadığı halde, herhangi bir sorun yaşamamasına rağmen, tedarikçiler ve müşterilerine olan sözleri askıya alanlar, stoğundaki ürüne yok diyenler, ödemeleri aksatanlar, ödemesi alınmış ürün ve hizmetleri teslim etmeyenler, ‘ya kaybedersem?’ korkusuyla tüm faaliyetlerini korku içinde durduran ya da yavaşlatanlar.. (Elbette, her şart altında etik ilkelerinden taviz vermeyen çok değerli dostları istisna ediyorum. Onlar çizgilerini koruyarak büyümeyi başaran, gurur abidelerimiz olarak yollarına devam ettiler)

Yaşadığı içsel ve bireysel panikle, paydaşlarına zarar verme pahasına, sözüm ona firmasını korumaya geçenlerin, bu amaca hizmet etmek isterken hiçbir ticari etik ilkeyi gözetmeyen, salt “ben!” odaklı eylemlerini görmek, (hatta bazıları oldukça şaşırtıcı isimler olan) benim için oldukça üzücü oldu.

Ya da hayal kırıklığı mı demeliyim? Oysa hepsi Dünya’nın kocaman bir köy olduğunu bilen, entelektüel, erdemli, kendi mutluluğunu hedefliyorsa mutlaka zincirdeki diğer halkaları da korumak zorunda olduğunu bilen akıllı insanlar değil miydi? Peki bu yaşanan panik neydi? Sanki Dünya’nın sahibi olabilecekmiş ya da sonsuz yaşayabilecekmiş gibi..

Paydaşlarımıza zarar vererek aslında bir ayağımızla diğerine çelme taktığımızı görmemizi ne engelledi? Hani biz Ahi’lik bilirdik?

Evet kabul ediyorum; ürettiğimiz malı fiyatlayamıyoruz. Evet; fiyatları belirleyemiyoruz.

Evet, döviz kurundaki çalkantı hepimizi şaşkın kazlara çeviriyor. Evet haklısınız; hammadde sorunu korkutucu bir tablo çiziyor. Hepsini görüyor, kabul ediyorum. Tüm bunlara rağmen; 

Şiddetle reddediyorum!

  • Çaresiz değilken ahdini bozanları,
  • Bozarken utanmayı bile unutanları,
  • Borcunu ödeyemediğinde hicab duymayıp, pişkin kahkahalar atacak hale gelenleri,
  • Ama.. ile başlayarak yumuşatılan her tür ilkesizi,
  • Adam olmanın da, adam yerine konmanın da tek kriterini meta zannedenleri şiddetle reddediyorum.

Öyle ya şartlar iyiyken herkes kahraman, herkes üstün meziyetli, herkes ahlaklı. İş zor şartlarda da öyle kalabilmekte değil midir?

Ben; erdemli, prensip sahibi, akılcı, ahlaklı, diğerkam olan ve bu insan’ı adam yapan özelliklerini hiçbir şart altında kaybetmeyen değerli dostlarla yürümeyi bu hayatın en yüksek gayesi sayıyorum.

Yaşınız benden küçük ya da büyük fark etmez; o koruduğunuz insanlığınızın ellerinden saygıyla öpüyorum.

Bu yıl da, bütün yıllar da sizin olsun..

 

1983 İstanbul doğumlu olan Nurşah Sunay aslen Of’ludur 🙂 Elektrik Aydınlatma sektöründe reklam satışı, marka danışmanlığı, sektörel fuar hizmetlerine kadar olan tüm Satış-Pazarlama birikimini, 2010 yılında kurduğu Sektörüm Elektrik Aydınlatma Dijital Dergisi’ne taşıyarak sektöre önemli katkı sunan bir medya organı oluşturmuştur. Farklı disiplinlerde bilgi edinmeyi kişisel ilgi alanı olarak benimsemiş; Ekonomi alanında Sermaye Piyasası ve Menkul Kıymetler Borsası, Dinler Tarihi alanında İlahiyat ve Gazetecilik alanında Yeni Medya lisans ve ön lisans eğitimlerini tamamlamıştır. Evli ve 4 çocuk annesi olan Nurşah Sunay, tüm mesleki faaliyetlerini, Sektörüm Dergisi’nin Dijital Medya Direktörlüğünü de üstlenen eşi Serdar Sunay ile birlikte yönetmektedir.